Sayfalar

24 Eylül 2016 Cumartesi

Gönlüm Hep Seni Arıyor. Neredesin Sen?

Herkese selam.
Uffie. Hakikaten bu isimle çıkış yapmış tam bir bombe kadın vardı. Sahi nereye gitti?
Lise yıllarım kendisinin çıkardığı albüm ve single'lar ile geçtiğinden bu yazıda ustaya saygı kuşağı yapmak istedim. 


Asıl adı Anna-Catherine Hartley olan, Japon bir anneye ve Britanyalı bir babaya sahip Florida'da doğma, Hong Kong'da büyüme Amerikalı-Fransız rapçi, hip hopçı, sözyazarı, besteci ve moda tasarımcısı. Aynı anda birçok vasfa ve milliyete sahip olması sebebiyle yazdığı şarkı sözleri onu, kendisiyle aynı müziği yapanlardan farklı kılıyor. Yaptığı müzikle adını çok yerde duyurmuş birisi. Justice ve Pharrel Williams ile düet yapmış olması da bu tanıtımdan hayli payını almış. Yaptığı işler genel olarak hip hop ağırlıklı olsa da sözlerinde rap; güftelerinde ise synthpop, house, alternatif dance ve disco, pop soundları duymak mümkün. Tek tabanca olarak yaptığı ''Pop The Glock'' single çıkışıyla büyük ses uyandırmıştı. Ortak çalışmalarla dahi birçok işe imzasını atmış olsa da sadece ve sadece bir albüm çıkarmış olması ve sonrasında kayıplara karışmış olması başta beni ve diğer hayranlarını üzdü. Bu yıla kadar dinleyenleri onun nerede olduğuna anlam veremese de çoluk çocuğa karıştığı ve yüksek öğrenimini devam ettirdiği sözleriyle müziğe ara vermesinin sebebi anlaşıldı.

Burada yerel müzik kanalı VJ görüntümden sıyrılıyorum. Zira sözlerime biraz daha devam edersem Top 20 listesinde yeni çıkan albümünün tanıtımına geçiyor olacağım. Aslında profesyonel anlamda bu işi yapıyor olsaydım ve kendisinin yeni albümü hakkında televizyonda konuşuyor olsaydım muhtemelen bunları diyecektim. Her neyse. Ufak hayal alemim burada sona erdi.

Dönemsel olarak kendi çapımda dance parçaları dinlediğim zamanlarda mutlaka bir bakıp çıktığım şarkıdır. Bu şarkıyla hanım kızı tanıdım. Bu şarkıyla hastası oldum. Elbette klasik bir Uffie şarkısı olarak arabalardan, partideki insan profillerinden, sevgilisinin hastalıklı yapısından bahsediyor. Bahsederken de mutlaka eleştirel bir dil kullanıyor. Melodide hüzünlü bir hava hakim gibi. İlk dinlediğim zamanlarda yok yere duygusallaşırdım.

Albümden sevdiğim ikinci parça olan Difficult, kendisini hunharca eleştirenlere ufak bir diss. Klipte de onu okulda görüyor olmamız -geliyor gönlümün sembolojisi- ''Ben bu işin mutfağında yetişiyorum. Size ne oluyor?'' atarı yapmakta. Eğer beğenmiyorsan dinlemezsin kısaca. (Bana kalırsa klibin sonlarına doğru mekanın ters dönmesi ve Uffie'nin geriye doğru koşması da yaptığı müziğin en nihayetinde sanat olduğunu ve sanatını istediği şekilde bozup tekrar inşa edebileceğini anlatıyor. Çok mu abarttım ben de bilmiyorum.)

Son olarak kendisi yeni bir albüm hazırlığında. Farklı işler yapmaya olan inancını koruduğunu son yaptığı röportajdan anlayabiliyoruz. Şarkı isimlerine tıklayarak dinleyebilirsiniz. 

15 Eylül 2016 Perşembe

Anika İle Playlist Yapıyorum

Herkese selam. Son zamanlarda kulağımda çalındığında beni evrenin değişik noktalarına ışınlayacak solucan deliklerini yaratan parçalardan ufak bir seçki düzenleyeceğim, yine.


Dear Rogue - Black To Gold
Vancouver çıkışlı karı koca olan Kanadalı elektronik/alternatif müzik duosu grubun, çıktığı zamanlarda yapmadığı hiti benim evimde yapmış olmaları, müzik dünyasına afili bir artı olmalı kanımca. Zira yaptıkları şarkı gecenin ilerleyen saatlerinde, yalnızlaşmaya başladığınızda ve elinizdeki bardak ağırca içilirken dans pistinin etrafında yapılan salınma hareketleriyle anlam buluyor.

Margaret Glaspy - You and I
Bakınız bu da güzel Margaret kızımız

Emotions and Math adlı albümden çıkan nadide eser, hanım kızımızın elindeki gitardan çıkan indie folk melodiye sahip. Uzunca süredir indie işler dinlemiyordum. Gayet iyi geldi. Şarkılarındaki argo ve küfürler de gayet yakışıyor. Albüm kapağı için yaptığı çekimlerde de kendisinin ne kadar alımlı olduğunu fark edebiliyorsunuz.

Metric - Lie Lie Lie
Bana kalırsa şu listedeki anlamca en değerli şarkı olabilir. Günümüz film endüstrisine, yönetmenlerin elinde oyuncak olan yeni yetme genç kızlarımıza ve beyin denilen organı unutarak yaşamlarını kapak fotoğrafı çektikleri kadınları nasıl kullanırıma adayan insanlara sövgü niteliğinde olan bir Metric eseri. Tabi ki sinemayı, magazin endüstrisini kötülemiyorum. İnsanları kendi amaçları uğruna kullanıp atmaları bu sektörleri öldürüyor. Üzerine sadece seksüel amacı olan bir objeye dönüştürülen kadın, zaten varlığını devam ettiremediği alanlarda sürünüyor. Bunlar ayrı bir yazı konusu tabi ama genel mantık bu.

Wintersleep - Amerika
Şarkının adını aratırken Rammstein şarkısına denk geliyor olmanız ihtimal tabi. Ancak bu Amerika o Amerika değil. Walt Whitman isimli milliyetçi bir Amerikan şairinden ilham alınarak sözleri yazılmış bir alternatif rock şarkısı. Şiirin alıntılanan dizeleri değiştirilerek günümüz Amerika'sına vurgu yapılmış. Zaten şarkının video yorumlarının altında ''Nerede o eski Amerika?'' diyen ihtiyar tayfayı görmek mümkün.

Weezer - We Are All On Drugs
Yazacak bir şey bulamadım. Biraz emoluk yapmak için arada sırada gideri var.

V/VEGA - Copper
Açıkçası grubun adını doğru yazdığıma şüpheliyim. Kendilerini sosyal medyadan ''Single'ımız hakkında ne düşünüyorsunuz?'' soruları üzerine dinledim. Gelecek vaat ediyorlar öncelikle. Ardından düşündüğüm şey tür olan rock müziğin (Hayır, enstrüman olarak elektro gitar kullanılan her şarkı rock değildir.) İngiltere topraklarında yeniden hakimiyet bulmaya başlaması oldu. Sanırım bunun doksanlı yılların popüler kültürüne olan dönüşüne borçluyuz. Kabul edelim ki o yıllarda kendi ülkemizde bile rock müzik yapılıyordu. Şarkıdaki riff/ler/e gelecek olursak: ilk iki dakika boyunca melodisi akılda kalıcı ve üzerinde düşünülmüş bir parça olduğunu sezdim ancak şarkının sonlarında büyük bir katarsis beklerken beni yanıltarak çok daha farklı bir melodiye yerini bıraktı. İlginç olmuş. Albüm çıktığı zaman da dinler fikrimi kendilerine iletirim. Sonuçta yeni nesil rock icracılarına sahip çıkmak lazım.

Das Racist - You Oughta Know

Sözlerinin telaffuzunu anlayana bir tepsi baklava hediye edeceğim, çocukluğumdaki maziye ait hip hop şarkısı.
Şarkılarındaki espri anlayışının muntazamlığı alternatif hip hop türünü merak ettirici nitelikte. Grubun adından da anlaşılacağı gibi halen bu yüzyılda bile varlığını sürdürmekte olan ırkçılık problemiyle dalga geçiyorlar. (Bknz: Who's that brown?) Bu kayıtta da sanki rapperlardan biri elindeki kağıdı kaybetmiş de söyleyeceği sözlere en yakın ağız hareketlerini taklit ediyor. Grup müzik yapmayı bitirmeseydi o da hoş olabilirdi tabi ki. Sevilir.

1 Temmuz 2016 Cuma

Boş Oda

Zaman akıp giderken ben koltukta oturuyordum. Zihnim düşünceli, aklım bulanık, elimi çeneme dayamışım ve oradan da tekli koltuğun köşesine dirseğimi. Hayatlardan sahneler akşam üstü odaya vuran güneş gibi bir yerden başlayıp diğer yana geçiyor. Sebebini ne olduğunu bilmediğim garip bir hüzün yerini beklentisiz rahatlamaya bırakıyor. Duvar saatinin sesi boş odada yankılanıyor. Duyulmak istediğini biliyor çünkü biz fark etmesek de zaman sessizce akıp gidiyor.

Düşüncelerimin bitip donuklaştığı yerde kendimi sorguya çekiyorum. Hem polisim hem de suçlu. Neden yaptım?
Nasıl yaptım?
Bir daha yapar mıyım?
Saniyeler birbiri ardına geçip giderken ben çaresizce oturuyorum. Ellerim aklımdakilerden oluşmuş bir kelepçeyle sarılı. Ayak bileklerim de öyle. Kendimi gönüllü yargılıyorum. Sanki başkalarının yargılamaları yetmezmiş gibi.

Bu sefer kolay yem olmayacağım diyorum kendime. Beni ufak bir kafesin içine tıkıştıran onlar mı ben mi?
Karanlığın içinden ''İkisi de.'' diye bir ses duyuluyor. Kafamı kaldırıp beyaz duvarlara bakıyorum. Boş bir sinek vızıltısı. Kendime ''Peki en çok kim?'' diye soruyorum. Bu sefer kimsenin sesi duyulmuyor. Yine bir boşluk. Sinek camın kenarına konmuş. Başarabilirim umuduyla cama çarpıyor. Bedenini bir silah gibi kullanıyor ve camı kırmaya; buradan çıkmaya çalışıyor.
Ben de kafesimi böyle kırabilir miyim?

El ve ayak bileklerimdeki bağlar çözülüyor. Hava karardığında her şeyin dinginleştiğini anlıyorum. Gündüzün koşuşturmasından geceye ne kalır ki?
Bu sefer ayağa kalkıyorum. Ağzımda sayıkladığım birkaç kelime: Kafesinin kilidi senin elinde.

22 Haziran 2016 Çarşamba

Anika İle Müziğin Dehlizlerine Yolculuk


Herkese selam. Malumunuz mevsimin cayır cayır yanmakta olduğu güneşli mi güneşli günleri yaşıyoruz. Ben de bu yazımda, son zamanlarda bolca dinlediğim şarkılardan kafama göre yaptığım bir seçki ile bazıları için açıklamalı bazıları içinse oraya yazıp hakkında tek kelime konuşmamalı şarkıları listeleyeceğim.

Cage The Elephant - Trouble 

 Ane Brun - Still Waters
Norveç'in gülü sanatçımız Ane Brun'dan nefis bir dinlemelik eser ile karşı karşıyayız. Gerçi benim favorim bu parçanın piyano başında çıplak sesle söylenen versiyonu. Zaten genellikle sevdiğim şarkıların canlı versiyonlarının daha iyi olduğu kanısındayım. Bana göre canlı icra edilirken kulağa daha hoş gelen müzik iyi müziktir. Bu şarkı da beni bu yönden tavladı diyebilirim.

Sarah Jaffe - Clementine 
Öylesine yeni müzisyen arayışımın tavan yaptığı günlerden birinde tanıştığım bu özgün sesi bu listeye koymak istedim. Kendisi pek duru, pek saf. Sözleriyle de hayatı sorguluyor. Ritmiyle de sözlerindeki anlamı düşündürüyor. Öyle cinsten.

The Beauty Room - Holding On
Bu müzik grubu kimdir başka hangi şarkıları var hakikaten bilmiyorum. Kendi halimde koltuğa yayılmış chill at home sefası yaparken kulağıma çalınan bu ezgiyi severek dinliyorum. Lounge ve chill out olan elektronik karışımdaki sözler sitem üzerine kurulu.

Bastille - Pompeii

Wolf Alice - Silk

Best Coast - California Nights
Aşırı saykodelik hareketler içerir dikkatli dinleyiniz. Söylenişi de çok zor zira şarkıyı söylemeden önce derin bir nefes almanız, eslerde yine o nefesi korumanız ve diyaframı dayanabildiği yere götürebilmeniz gerekiyor. Karaokeler için tavsiye etmiyorum. Zaten introdan hallice ilk bir dakikasını bazı kişilik sahipleri sıkılarak dinleyebilir. Ama beni pek bir açtı yahu!

Nothing But Thieves - Trip Switch
Şarkı anladığım kadarıyla elektrik, bilgisayar, teknoloji, devreler, iletişim, bağlantı anahtar kelimeleri üzerine yazılmış. Bunlara tabi ki sözlerde rastlamanız mümkün değil ancak kullanılan betimlerle anlaşılıyor. Solistin kulaklarınızın pasını silen sesi de cabası.

Muse - Reapers

The Climb - Perfectly Nothing 
Listedeki tek Türk ve tek metal grubu olma özelliğini taşıyan, doksanlı yılların rock müzik alanında kendini bir anda liste başı haline getiren şarkısı Gökalp Ergen'in (Evet, Pentagram) kurmuş olduğu gruptan çıkma. Bana kalırsa ülkemizdeki metal açlığını doyuran iyi niyet elçisi tadında. Günümüzde çabuk tüketilen şarkılarla ayakta kalan müzik piyasasının bilek güreşi yaptığı rock müziğe nostaljik bir yorum arayışındaysanız buyurun dinleyin.

12 Haziran 2016 Pazar

Müzik İncelemesi

Herkese selam. Son zamanlarda dinlediğim albümleri bağrıma bastığım gibi buraya da taşımaya karar verdim. İçlerinde özel bir sıralama yok. Kafama estiği gibi maddeleyeceğim.

1. My Love Is Cool - Wolf Alice

Rifflerde 90lı yılların grunge temasını hatırlatan ama sözlerde hiç de oralı olmayan bir albümle karşı karşıyayız. Sevgililik müessesinin ekmeğini yiyen birkaç güfteli parça dışında genel olarak konular; zorunluluklar yüzünden gençliğine doyamayan ergen kız, grubun yeşil çayırlarda koştururken ''eşlik etmek isterseniz ve yabani iseniz siz de buyurun, gelin'' mesajı ve kardeşlik-arkadaşlık üzerine.
Grubun yaptığı müziğe en büyük etki sahnede sahip oldukları enerji. Çünkü şarkılar canlı dinlenildiğinde kayıtlardaki müzik şöleninin birkaç tık üstü hissedilebiliyor. Ayrıca şarkılar akustik çalındığında Hababam Sınıfı tema müziği gibi hüzünlü bir havaya bürünebiliyor. Örneğin Fluffy parçası akustik iken albümde yer alan sert gitar melodileriyle verilen isyan temasından çok kaderine boyun eğme duygusunu taşıyor. Bu albüm kesinlikle dinlenmeli ve dinletilmeli.

2. Royal Blood - Royal Blood

Grubun kendi isimlerini verdikleri albüm ''rock daha ölmedi'' dedirtiyor. İlham aldıkları sanatçıları taklit etmeden sakince amaçladıkları müziği yapan ikili, yalnızca bir bas gitar ve davulla kalabalık bir müzik grubunun çıkardığı çok sesliliği elde ediyor. Bunun teknik kısmını gitaristin pedalını üç farklı amfiye bağlaması sağlarken çıkardığı zengin seslerin sabun köpüğü şarkılar gibi olmadığı, daha albümün ilk saniyesinden anlaşılıyor. Albüm bana kalırsa yıkılıyor. Çünkü solistin şarkıyı icra ederkenki blues tınıları melodilerle birleştiğinde albüme aşık olmanızı sağlıyor. Müziğin alt yapısındaki davul sesi de çok güçlü. Bu da her parçanın katarsisini sabırla beklemenizi ister gibi.

3. Days Gone By - Bob Moses


Kendileri hakkında ayrı bir yazı dile getirmiş olsam da bu listede haklarının olduğunu düşündüm. Genellikle alternatif rock dinledğim için elektronik müzik yapan bir grubu bu denli saplantılı dinleyeceğimi daha önce düşünmemiştim. Kendilerini dinlemekten kendimi alıkoyamıyor ve umarım canlı dinleme fırsatına erişim diyerek diğer albüme geçiyorum.

4. Spend The Night - The Donnas

Girl Power! düsturuyla oluşturulmuş -gibi diyorum çünkü elemanların hepsinin kadın olmasının sebebini bilmiyorum- grubun albümü tepeden tırnağa Rock'n Roll duşu almış. Haliyle dinlerken insanı parçadaki duygulara itebiliyor. Beni kendine çekmesinin sebebi riffler. Ancak bazı parçalarda ''Fazladan bir ritim gitar daha eklenemez miydi?'' sorusunu sorduruyor. Albüm kapağındaki resim de pijama partisi temalı.


9 Haziran 2016 Perşembe

Bu bir müzik incelemesidir!



Herkese selam. Blogu oluşturma amacımın dışına çıkarak ona yeni bir özellik ekleme isteğimin önüne geçemedim. Müzikle yatıp kalkan yapım sebebiyle keyifle dinlediğim müzisyenler ve yaptıkları müzikler hakkında üç beş kelam etmeden duramadım. Bu sebeple birazdan ele alacağım cümlelerimle bu olaya doğrudan atlayarak müzik yazıma başlıyorum.

İlk dinlediğim saniyelerden itibaren benliğimi dünyanın şerrinden ayıran özellikteki bir grupla karşı karşıyayım. Kimdir onlar? Bob Moses. Kanadalı elektronik duo olan Bob Moses, ismini ünlü bir caz bateristinden alıyor. Yaptıkları müziği kesin sınırlara koymak biraz zor. Çünkü grup elektronik müziğe basit ama etkili gitar rifflerini katıyor ve salt elektronik müzik yapmıyor. Değişen her parçada sözleriye ve melodisiyle birbirinden ayrı alt türler keşfetmek mümkün. Bunun asıl sebebinin ikilinin geldiği farklı müzik alanları oluşturmakta. Solistin solo çalışmalarındaki soft gitar tınılarını grubun parçalarında duyabiliyorsunuz. Bu da Bob Moses'ı akşam üstü kokteyllerinde arka planda çalan ve çoğu kişi tarafından fark edilmeyen lounge-chill out-elektronik karışımlardan ayırt edilir kılıyor. Lafı fazla uzatmadan bu mükemmel seslerin örneklerini ele alalım. Şarkı isimlerine tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Tearing Me Up

Bu parçayı dinlerken gece yarısı yolda tek başıma yürüdüğümü hayal ediyorum. Bu hissi seviyorum. Çünkü bu durum bana o anda sanki dünyada tek benim kaldığımın hissini veriyor. Eğer doğrudan şarkıya geçersek; sözlerinden de anlaşılacağı üzere yeni tanıştığı kıza abayı yakan ve bunu o geceyle devam ettirmek üzere olan bir adamın kafasından geçenleri dinliyoruz. Şarkıdaki ritim insanı birkaç dakikalığına düşünce alanında durduruyor. En azından bende böyle bir etkiye sahip. Hiç şüphesiz ki Days Gone By albümündeki en fiyakalı parça. Bunu piyasaya taze sürülmüş parfüm, son model araba veya giyim reklamlarından herhangi bir dizideki diyaloğun pek göze çarpmadığı sahnelere kadar olan kullanabilitesine borçlu. Indie ve hipster vari müzik yapmanın ilk şartından olan reklam jingılında kullanılmaya kendi türlerinde kafa tutabilirler ne diyeyim.

Like It Or Not

Parçanın temelini oluşturan ses sudaki hatta diğer akışkanlardaki dinamizm. Bu cümleyi kurarken aklıma gelen ilk şey suyun taşınması için kullanılan borular oldu. Birbirinin içinden spiraller oluşturarak geçen yapılar linkte de olmasına rağmen bunu yalnızca işitme yoluyla da algılayabilirsiniz. Buradan hareketle bunun sürekli ağır ağır hareket eden ve kendini sudaki saflığa teslim eden bir şarkı olduğunu düşünüyorum. Hatta bu o kadar açık ki, şarkının ismi bile ana fikri doğrudan iki tarafa ayırıyor: Beğen veya beğenme.

Son olarak ikili çeşitli etkinlikler kapsamında arada uğruyor. Kaçırmayıp canlı dinleme temennisiyle...